“Seversen Ali’yi değme yarama”

blank

SITKI CANEY
“Seversen Ali’yi değme yarama”
 
“Abdal Pir Sultanım deftere yazar
Hilebaz yar ile olur mu pazar 
Pir melhem çalmazsa yaralar azar 
Seversen Ali'yi değme yarama”  
 
Yüzyıllardır bu topraklardayım ben.

Yüreği aşközgürlük ve çağlar üstü mutlak devrim ateşiyle yanan o canım ben.

Ne yaptıysam olmadı, hep taze kaldı asla kabuk tutmadı yaralarım.

Ağıt dolu masallar olarak kaldı tüm sevdalarım.

Hilebazların, zorbaların yağmasında tarumar oldu gönül pazarım. 

Yokluk ile sınandım, yoksulluğumla horlandım.

Yüzyıllardır bu topraklardayım.

Zalime, münkire karşı Hak için aktı kanım.

Habibullah’ı, Ehl-i Beyt’ini, İmam Ali’yi sevdim, Hakka inandım.

İmam Hasan’ı, İmam Hüseyin’i ve tüm şüheda’yı her gün yeniden andım.

Onlar hep diridirler deyip Kerbela’dan beri yüzyıllardır böyle dayandım.

Yunus Emre oldum söyledim, yazdım. Pir Sultan Abdal oldum haykırdım, kızdım.

Alevi dediler alınacak kelle, Sünni dediler yolunacak köle olayım diye, her defasında oyunu bozdum.

Ya şimdi “yanağımda deniz, ayağımda kum”…

Ancak şunu diyebiliyorum şimdi, Pir Sultan Abdal olup yine: Seversen Ali’yi değme yarama…

Bir yanda devletin Camisi, bir yanda derneğin Cemevi, ne sağım belli, ne solum.

Sanki gittikçe daha çok pıhtılaşıyor kanım, gittikçe daha çok bastırıyor uykum.

Gittikçe daha çok acıyor içim, gittikçe daha çok artıyor kuşkum.

Yoksa ben de mi teslim oldum şeytana, neden çığlığım bu kadar sessiz, neden bu korkum.

Oysa haykırmak istiyorum,  Alevi dedikleri de benim, Sünni dedikleri de.

Hanefi dedikleri de benim, Caferi dedikleri de.

Ama haykıramıyorum.

Oysa haykırmak istiyorum. 

Evet, ben Alevi’yim ama benim kellemi alamazlar, evet ben Sünni’yim ama beni köle edemezler.

Bana kendi gönüllerince kader biçemezler.

Hele hele benim sırtıma basarak şuradan şuraya geçemezler.

Ama haykıramıyorum.

Şimdi ancak şunu diyebiliyorum Pir Sultan Abdal olup yine: Seversen Ali’yi değme yarama…

Yüzyıllardır bu topraklardayım.

Her başakta emeğim var, her hak müdafaasında payım.

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’yim, Mevlana’yım. 

Yandım yanacağım kadar daha nasıl yanayım.

Artık her gün Aşura, her dem Kerbela’dayım.

Artık gittikçe daha çok azacak yaralarım.

Çünkü her yanda dumanlı bir hava var ve herkesin ağzında aynı kelime: Açılım.

Alevi açılımı,  Kürt açılımı,  Başörtüsü açılımı hatta Türk açılımı bile konuşuluyor.

Ben şimdi bu dumanlı havayı nasıl dağıtayım, bu köhne düzeni, bu aldatmacayı neresinden sarsayım.

Darbeli bir anayasa, faize batmış bir ekonomi, ihtiras uğruna herşeyi istismar eden bir siyasetle özgürlük açılımı nasıl bir varsayım.

Ben şimdi nasıl haykırayım, kime haykırayım.

Alın teri sömürüsünden duygu ve inanç istismarına, ham yobaz ve kaba softa dindarlığından mezhep taassubuna kadar bir sürü zulüm zincirinin hangi birini nasıl kırayım.

Laik şeriatın faşizmine neyle karşı durayım.

Dersim’i, Seyyid Rıza’yı, Palu’yu, Şeyh Said’i kime sorayım.

Bir kez daha diyorum, Pir Sultan Abdal olup: Seversen Ali’yi değme yarama…

Oysa şimdi Pir Sultan Abdal olup şöyle haykırmak vardı:

“Gelin canlar bir olalım 
Münkire kılıç çalalım 
Hüseyn'in kanın alalım 
Tevekkeltü taalallah

 

4 Ekim 2009 / timeturk.com

 

 

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.